13 Aralık 2010 Pazartesi

NYC'de 6. Gün



Ilk defa bu sabah biraz uykumu aldım. Geç kalkıp odamı toplamaya başladım. Bavulum ne kadar ağır olmuş, inanamıyorum. Bavulumu otelime teslim edip kendimi 5. Caddeye atıyorum. Cumartesi olması nedeniyle çok kalabalık cadde. Büyük mağazaların vitrinleri Noel süslemeleri ile insanların yoğun ilgisini topluyor. İnanamadım, ama insanlar vitrinleri görmek için sıra bekliyor. Gerçi her vitrin bir sanat eseri olduğundan anlaşılır bir durum. Şehrin genelinde yoğun bir Noel hazırlığı zaten farkediliyordu.


5. Caddeden çıkıp Park ve Madison Avenue’lar dolaşmaya koyuluyorum. Bana göre göre 5. Caddeden çok daha başarılı olan bu Caddelerde keyif yapa yapa yürüyorum. Havanın güneşli olması keyfime keyif katıyor. Yorulduğumu hissettiğimde kendimi Central Park’a atıyorum. Biraz dinlenip, biraz da Hayvanat Bahçesini dolaşacam. Central Park’ın girişine geldiğimde sokak dansçılarını görüyorum. Yoğun kalabalıkta oturacak bir yer bulup izlemeye koyuluyorum.

Dansçıları izlerken yeniden güç topluyorum. Kalkıp Hayvanat Bahçesine gidiyorum. Zaten hemen de girişin ordaymış.




Hayvanat Bahçeleri bana hep huzur vermiştir. Bir gözüm yaşlı, bir gözüm güleç olarak dolaşırım hep bu tarz yerleri. Bir taraftan hayvanları yakından görmek çok keyif vericiyken, diğer yandan hayvanların parmaklıklar ardında tutuluyor olması hoş değil tabii. NYC Central Park Zoo yok küçük bir Hayvanat Bahçesi. Ancak çocuklu ailelerin yoğun olarak geldiği bir yer belli ki. En büyük atraksiyon haklı olarak Deniz Aslanları oluyor. Tam da yemek saatlerine denk geliyoruz. Onlar da yoğun ilginin tadını çıkarıyorlar. İnsanlara bir sürü show’lar yapıyorlar. Bir tanesi kaptığı balıklar dakikalarca oyun oynuyor.


Devam edip diğer hayvanları da dolaştırıyorum. Kutup ayıları da çok sevdiğim hayvanlar arasında yer alır. Biraz da kendime benzetirim ;)) Keyifle uyurken yakalıyoruz.


Bir sürü isimlerini hatırlayamadığım hayvan ziyaret ediyorum. Bu arada Anıl ve Ebru’un da New York’a indiklerini öğrenip seviniyorum.


Bugün New York’u terk edip Anıl ve Ebru’nun hazırladığı seyahat programına başlıyoruz.

Çok yorulmuş olmamdan dolayı otelimin yolunu tutuyorum. Otelin hemen yanında bir Bistro var. Buraya oturup bir kahve ve Creme Brulee yiyorum. Creme Brulee uzun zamandır yediğim en iyileri arasında yer alabilecek kadar iyi.

Otelime geçip bavulumu teslim alıyorum. Yarım saat sonra Anıl ve Ebru beni otelden alıyorlar.


Ebru ve Anıl’ın jetlag durumları ufaktan yüz göstermeye başlasa da buluşmuş olmanın ve Amerika’da olmanın mutluluğundayız. İstanbul’dayken kiraladığımız arabamıza binip Hoboken’ın yolunu tutuyoruz. Anıl bize seneler önce yaşadığı yerleri gösteriyor. Muhteşem bir Manhattan manzarası var Hoboken’ın. Burada Outback Steakhouse’a gidiyoruz. Gerçekten Anıl’ın önerdiği kadar lezzetli. Hele Blooming Onion diye bir başlangıçları var ki dillere destan. Çiçek açmış soğan! Acayip birşey!



Yemeğimizi yiyip biraz da restoranın bulunduğu alışveriş merkezinde dolandıktan sonra yola koyuluyoruz. Anıl’ın jetlagi artık zorlamaya başladığında bu gece kalacağımız Days Inn’e varıyoruz. Otele varıyoruz, ama otelimizin resepsiyonundaki Hintli abimiz bizi anlamakta biraz zorluk çekiyor. Neyse hepimiz odamıza yerleşiyoruz ve çok daha rahat olmasa da geceyi geçiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder