12 Aralık 2010 Pazar

NYC'de 5. Gün



Sabah kızlarla sözleştiğimiz üzere Seaport’ta buluşuyoruz. Önce Bodies sergisini dolaşıyoruz. Bence her insanın kendini daha iyi tanıması için görülmesi gereken bir sergi, ancak güzel olmadığı kadar estetik de olmayan bir takım görüntüler var. Yani mideniz sağlam değilse girmeyin!

Sergi sonrasında Pier’de dolaşıyoruz. Biraz güzel havanın tadını çıkarıyoruz. Seaport’tan Wall Street’e hareket ediyoruz. Wall Street’i yani dünyanın para merkezlerinden birini görmeden dönmemeliyiz diye düşünüyoruz. Tabii ki beklediğimiz gibi ihtişamlı değil, ama etkileyici. Daracık bir sokak olmasına rağmen paranın kokusu var adeta bölgede.



Kızların yanından Statue of Liberty’i ziyaret etmek için ayrılıyorum. South Ferry’den bindiğim vapur maalesef yanlış istikamete giderek ziyaretimi engelliyor. Kendimi Staten Island’da buluyorum :( Aynı vapurlar gerisin geriye dönüyorum ve yol boyunca ulaşamadığım Özgürlük Heykelini izliyorum.



South Ferry’e yenide ulaştığımda sokakta müzik yapan bir grupla karşılaşıyorum. Stand by me’yi Acapella söylüyorlar. O kadar keyifliler ki insanlar durmuş izliyor. Bende biraz izleyip CD’lerini satınalıyorum. Dönüşte Centruy 21 adlı outlet mağazasına uğruyorum. Tam Ground Zero’nun karşısında yer alan mağazada inanılmaz ucuza alışveriş yapabiliyorsunuz, tabii sabrınız varsa! Birşey almadan çıkıyorum. Ne de olsa gezi sonunda da alabilirim.



Biraz daha sokaklarda aylak aylak dolaşıp otele geçiyorum. Sonrasında Rockefeller Center’ın tepesine çıkıyorum. Nefes kesen bir NYC manzarasıyla karşı karşıya kalıyorum. Hafif çiselemeye başlayan yağmur dahi bu keyifimi bozamıyor. Top of the Rock’a özellikle akşam çıkıyorum, çünkü her şehir gece çok daha güzel göründüğüne inanırım. Top of the Rock’un tepesine çıktığımda Iphone’dan Alica Keys’in Empire State of Mind II’yi dinliyorum. Alicia Keys’in New York diye haykırışı eşliğinde manzaraya bakmak ayrı bir anlam katıyor. Hayalini kurduğum New York’u yaşamanın dayanılmaz hafifliğindeyim adeta ;)




Akşam Tuğba’yla Time Square’de söleşiyoruz. Nazlı akşam arkadaşlarıyla buluşacak.

Tuğba’yla önce bikaç mağaza dolaşıyoruz, sonra da Planet Hollywood’ta yemek yiyoruz. Ne yapalım derken, kendimizi yeniden Greenwich Village’ta buluyoruz. Bir önceki akşam gittiğimiz bara uğruyoruz ama bu sefer sarmıyor. Epeyce bir süre dolandıktan sonra bir bar buluyoruz. Tabii 2 kadın yanlız NYC’de bir barda yalnız kalmıyoruz. 2 çocukla tanışıyoruz. Biri aslında Türk’müş, ama ailesi 2 nesilden beri NYC’deymiş ve kendisinin ne adı Türkçe ne Türkçe konuşabiliyor ne de Türkiye’ye gelmiş. Bu konuda yorum yapmıyorum!

Onlarla epeyce bir eğleniyoruz ve NYC style dedikleri tarzı tanıyoruz ;))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder