25 Mayıs 2011 Çarşamba

Tadından yenmeyen yaz aşkları...

Bir ağaç gölgesi düşünün, güneş yaprakların arasından göz kırpıyor. Minderlerin üzerinde rahat bir pozisyon bulmaya çalışıyorsunuz. Sırtınıza vuran ılık rüzgar, annelerin bebek sırtlarını pışpışlar gibi. Kulağınıza deniz kabuğu dayamış gibi denizin sahile vuran sesi geliyor.  Üzerinize uyku tozu serpilmiş adeta; mışıl bir uykuya dalıyorsunuz.

Uyandığınızda hem enerjiniz yenilenmiş, hem de yorgun olursunuz. Gözleriniz bi türlü açılmak bilmezken, araladığınız gözlerinizle birini görürsünüz. Adonis edasıyla denizden çıkarken sizi sizden alır.  HOŞGELDİN YAZ AŞKI!!!

Ancak sancılı olan bir süreç de başlamaz değil. Nasıl tanışacam, nerden bulacam yeniden, ne desem, neylesem vs. gibi bin soru işareti de belirir aynı zamanda. Olsun yaz aşkı söz konusu olunca akan sular durur, denizler ayrılır, güneşler tutulur.

Havanın ‘mis’liğinden olsa gerek bir anda ‘miş’ gibi davranmayı bırakıp buy’muş’ diyebiliyoruz. Olamayacağını, tutmayacağını, biteceğini bilsek de o’ymuş, bu’ymuş deyip kendimizi kaptırıyoruz.

Kapılalım da, çünkü yaz aşkı tadından yenmez! Yaz aşkı enerji verir, keyif verir, yazın tadını tuzunu belirler, kışa hazırlık demektir.

Nedense geçmişte daha rahat yaşadığımız bu yaz aşkları, bugünlerde zorlaşıyor. Çıtaların yüksekliği aşılmaz geliyor, mantık ket vuruyor, kalbin kodesten çıkamaz oluyor. Eskiden yaz aşkları taahhütsüz yaşanırdı. Karşı tarafa vaatler verip gereksiz sancılar çekilmezdi, ne de olsa iki tarafta bunun geçici bir süreç olduğunu bilirdi.

Yaşlar ilerleyince ‘no commitment’ kavramı yeni anlamlar kazanır oldu. Her ne kadar etrafımdaki birçok insan ‘taahhütsüzlüğü’ bir yaşam felsefesi haline getirse de körle yatan her zaman şaşı kalkmıyor işte!  Bu noktada söz ettiklerim elbette ‘one night stand’ler, ‘booty call’lar ya da ‘casual sex’ler değil.

Neyse zaten bu yazının amacı taahhütler vs. değil! Gelelim yeniden tadından yenmeyen yaz aşklarına.

Hepimizin geçmişinde eminim ki güzel yaz aşkı hikayeleri vardır. Bazıları senelerce sürer. Her yaz başında yine aklına düşer, her yazın sonunda onu göremeyecek olmanın hüznü başlar.

Yaz aşkları keyifin ötesinde unutulmazlar! İyi ki o heyecanları yaşatırlar ;))

Benim İstanbul’a yerleşme arzumu tetikleyen de bir yaz aşkıydı. İyi ki onunla tanışmışım, iyi ki aşkımız yazın sürmüş, iyi ki de arzularımın tetikçisi olmuş. Bu kararımdan ötürü hiç pişman olmadım. Yaz aşkım bitti ama İstanbul’a olan aşkım bitmedi... bitmesin de hiç!

Bugünümüz yaz aşklarına ithaf olsun...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Aşkın tadı çocukluk aşkımda kaldı...

Ne güzeldi, ne heyecanlıydı, ne renkliydi çocukluk aşkı! Ufacık bir sözcüğü, mini minnacık bir dokunuşu, kaçamak bir bakışı dünyalara bedeldi. Onu görmek, ona dokunmak, onunla konuşmak için neler yapardık! Hele elinden tuttuğunda kalbin boğazında küt küt atardı, dizlerinin bağı çözülür ayakta durmak dahi güç olurdu, kelebekler karnında taklalar atardı. Teneffüslerde koşa koşa onun yanına giderdin, kuytu köşelerde öpsün diye beklerdin, birlikte hayaller kurardın. Sana hediye ettiği küçücük bir şey bile çok değerli olurdu.

Neden, niçin diye ayırt etmeksizin aşık olurdun, saç, baş, boy, kilo, renk, statü vs. gibi kavramlara takılmaksızın aşık olurdun. Masum aşklardı işte bunlar!

Bu güzel hatıraları silmeye asla kıyamıyorum, çünkü masumiyetimi hatırlatır, çünkü o heyecanları yine yeniden yaşatır, çünkü bugün yaşananlarla asla aynı tadı vermiyor.

“Kahrolası çöpçüler, aşkımı süpürmüşler” kıvamına geldim. O günlerin izlerinden eser kalmamış artık. Sadece hatıralarımda yaşayabiliyorum arık masum aşkları. Her yaşla, her kişiyle, her ayrılıkla “aşk” yara aldı. Dizlerimin bağı güçlendi, kalbim yerini öğrendi, kelebekler takla atarken çakıldılar boyunları kırıldı. Hüzünlü gelse de sanırım büyümek böyle bir şey işte!

İçimdeki çocuk hala o heyecanların bir yerlerde yaşandığına inanmak istese de, masum aşklarla asla aynı tadı vermeyeceğini öğrendim.

Size göre aşkın kokusu var mı? 

Bana göre aşkın kokusu pamuk şekeri gibi kokar! Çocukça mı? Evet, belki de öyle, belki de çok fazla masum aşklarda takılı kaldım! Ama o kokuyu çok özlemişim!!!

Peki ya aşkın tadı?

Hani şu ağzında patlayan şekerler vardır ya, bana göre tadı öyle olmalı! Dilinde zıp zıp zıplayan parçacıklar yerini çileksi bir sakıza bırakır. İşte aşkın tadı!!!

Bu gece geçmişte kalan, pamuk şekeri kokusuyla, çileksi tadıyla masum aşklara ithaf olsun.


20 Mayıs 2011 Cuma

Enerjisi düşük günlerden biri

Sabah kalkarsın ve enerjin yerlerde sürünür, yatağın çekim gücü olağanüstü yüksek, sıcacık yastıktan kafan bi türlü kopmak istemez, mümkünse yorganı burnuna kadar çekip günü es geçmek istersin.

Böyle günler yaşanır hem de sakız gibi de uzayıp giden bir kıvamda olurlar.  Genelde toplumsal pesimist günlerde enerjimi yükseltmeye çalışırım, ancak maalesef ardı kesilmeyen olumsuz haberler, insanların yüzünün asık olması, doğru gidecekken eğrileşen olaylar bir türlü bitmek bilmez. Dolayısıyla bir an gelir, bende ruh emen enerji düşüklüğüne yenilip giderim.

Zaten bu aralar pek de iyi sayılmayan ruh halim, açığı bulmuşken dalıverir içeri ve içimdeki pozitifliği kemirmeye başlar.

Bu sabah uyandığımda her ne kadar günün enerjisi düşük olduğunu hissetsem de yenik düşmeme karar aldım. ‘Yıkılmadım ayaktayım’ kıvamında takılmayı sürdürecem.

Bu konuda sevgili dostum Defne’nin bana koyduğu hedefler de etkisiz sayılmaz. Hedef ne mi? Her hafta en az bir kişiyi beğeneceksin! Bu noktada ufak ta olsa bir açıklama; biraz zor beğenirim, sanırım çıtam pek bi yüksek’miş’. Neyse ki bu haftaya 2 kişiyi sığdırabilmiş olmanın neşesi doldu dizgin devam etmekte. Mahcup düşmemekle birlikte gözlerimin yeniden görmeye başladığını farketmiş olmanın dayanılmaz hafifliğindeyim.

Beğendiklerime Defne’nin yorumu ise şu şekilde: Neyse ki etrafında dolanan '!@%^+’&' adamların arasında seni %20 daha az üzecek birini bulmuşsun. Benim tepkim ise: ‘Yaşasın iyileşmeye başladım’ kısaca bir başarı öyküsünü izlemeye başladınız ;))

İzlemekle kalmayıp katılmayı deneyin. Çok eğlenceli olmasının yanısıra ruh kemiren bu günlere ilaç gibi geliyor.

Eh hadi artık reçeteyi verdik, bundan sonrası sizin elinizde. Son bir öneri; kendinize iyi bir danışman bulun; ne de olsa bir yorum isteriz, değil mi kızlar?

Enerjinizin anbean yükseleceği günlere...

Bir de size güzel bir şarkı ekledim =))

6 Mayıs 2011 Cuma

ismini siz koyun!

Bazı günler vardır ya hani hiç yaşanmasa daha iyi olur. İşte öyle günler boğuyor bu sıralar!!!

Herşey, herkes üst üste geliyor.  Nefes almak acı verir,  prangalar kaçışınızı engeller, boynunuzdaki ip ise dönme dolapta dolanır hissiyatı verir.  Varlığınızı sorgular, hayatı sevmez hale gelir, gelecekteki ışık yok olur, ümitler yüzmeyi öğrenir ve daha nice olumsuzluklar sıralanabilir.

‘Kop ta gel’ diyenler bol olur, ama asıl ihtiyacınız olan düşünceler kütüphanenizin yeniden düzenlenmesidir. Bazı kitapların okunmuş sayılıp rafa kaldırılması, bazıların ise heyecanla sayfaları çevrilmesidir ve belki de yeniden okunmasıdır.

Bu sabah kitap raflarıma baktım. Orada 100’lerce kitap duruyor. Hepsiyle çok keyifli veya heyecanlı dakikalar geçirdim. Bazıları beni çok güldürdü, bazıları ise fena hüzünlendirdi. Ama hepsi teker teker çok özel oldu. Ev değiştirirken yerinden kalkmayan nice kitap kolilerini kendim taşıdım, sadece onların başına bir şey gelmesin diye.

Bu sabah ve hayatımda ilk kez hepsini sokağa atmak istedim.  Onları ilk defa bir yük gibi gördüm. Sanki onlardan ayrılmam gerekiyormuş, çünkü onlar prangaların bir parçasıymış gibi hissettim.

Kitap benim hayatımda hep çok heyecan verici bir varlık olmuştur. Kitapçığa girip te 100.000’lerce kitabın kokusunu içime çekmek, taze kesilmiş çim kokusunun verdiği hazzı verir. Sanırım bir kitapçığa girip te kitap almadan çıktığım çok enderdir. Yurtdışındaki o şaheser kitapçılara gıptayla bakarım. Bütün bir haftayı dışarı çıkmaksızın bu kitapçılarda yaşayabilirim gibi hissediyorum.

Yani kitap hayatımda bu kadar önemliyken, onlardan kurtulmak istemek de neyin nesi? Evden çıktığımda böyle bir şey düşündüğüm için bile kendimi suçlu hissettim. Onlara ihanet etmiş gibi, ayıp şeyler düşünürken yakalanmış gibi kızardım, içimdeki çocuk parmağını kaldırıp beni azarladı!

Ama elimde değil öyle bir histi ve hala daha devam ediyor L

Arınma zamanı geldi sanırım yine ve yeniden... Bunun bedeli çok sevdiğim yoldaşlarımdan ayrılmak olsa dahi! Eğer bunun sonucunda hafifleyeceksem, bu bedeli ödemeliyim! Biraz inzivaya çekilip, beynimdeki puzzle’ın parçalarını yeniden organize etmek gerek. Güzel resimleri yeniden işlemek, yeniden küstüğüm o boya fırçasını ele alıp tablolara renk vermek gerek. Ruhumu yansıtan güzel resimlerim benim, çok özlemişim onları!!!


Anlaşılan kütüphanem hafiflerken, tablolarım ağırlaşacak....