8 Mayıs 2009 Cuma

Güneşi görüp görmemek arasında kaldım...


Sabaha karşı güneşin doğmasıyla gözlerinizin gıdıklaması ne kadar da keyiflidir değil mi? Her ne kadar güneşten kaçıp uykumuza devam etmeye çalışsak da güneşin verdiği keyifli hissi de severek yaşarız. Tıpkı güneşte mahmur mahmur yatan kediler gibi...

Bugün güneşi görüp görmemek arasında sıkıştım kaldım...

Yoğun bi iş gününün ardından, biraz da görev bilinciyle, sinemaya gittik. Vizyona girdiğinden beri olay yaratan "Güneşi gördüm" filmini izledik...

Mahsun Kırmızıgül'ü pek sevmesem de itiraf etmeliyim ki çok başarılı bir filme imza atmış. Türkiye'nin karmakarış mozaği ancak bu kadar güzel anlatılabilinirdi diye düşünürken yakaladım kendimi... Bi tarafta şehit düşen bi genç, diğer tarafta oğlunu kaybetmiş bir aile, aynı dakikalarda 5 kız çoçuğunun ardından nihayet bir erkek çocuğu sahibi olmuş bir babanın sevinci, diğer karede bizim "kırık" olarak adlandırdığımız bir Doğu'lu, hastalanan bi anne, biricik erkek çoçuğunu kaybeden bi baba derken film size bi sürü inişler ve çıkışlar yaşatıyor... Öte yandan da hayatında ilk defa çamaşır makinesi görmüş bi kadınının şaşkınlığı... Göz yaşları sel olurken güldüğünüz bi filmden bahsediyorum...

Filmden çıkarken ise bi paket mendili harcadığınızı, göğüsünüzün sıkışıp, suçluluk duyguları içinde arabanıza binip, alışveriş merkezinin otoparkından çıkıp, sıcacık evinize geliyorsunuz... TV'nizi açıp, Digitürk'ünüzü arzu ettiğiniz kanala ayarlıyorsunuz, izlediklerinizi unutmaya çalışıyorsunuz... Bende öyle yapacam, unutmaya çalışacam...

Bu izlediğim sadece bir filmdi diye düşünürken, yazarları arasında bulunduğum "İmkansız(!) Periler..." Oradaki hayatlar gerçekti, oradaki kız çocukları en az izlediğim filmdeki kadar zorlu yaşamlar sürdürüyordu... Belki de onları birebir tanımamış olsam film beni bu kadar etkilemeyecekti... İlk defa İstanbul'a getirdiğimiz İmkansız Perilerimizden bir tanesi "uzun köprüyü görmek istiyorum" demişti... hepimiz uzun köprü de nedir ki derken Boğaz Köprüsünü kastettiğini anladık ve tabii ki ona uzun köprüyü gösterdik... "Burası düşlediğimden de güzelmiş" diyen kız çocuğumuz hepimizin içinde burukluklar yarattı...

13 yaşında başlık parası için evlendirilen çocukların hiç de uzak olamdığını, onların da güneşin doğuşunu izlemeye haklarının olduğunu, okuyup cahilliklerinden arındırılmış bir yaşam sürmeye ihtiyaçları olduğunu unutmak istemiyorum... Sizin de unutmamanızı diliyorum...

Güzel yaşamlarımızı sürdürdüğümüz her dakika için şükranlık, nefes alabildiğimiz her saniye için mutluluk, yardıma muhtaç insanlara uzattılan her el için merhamet duymamız gerek olduğunu düşünüyorum.

İzlediğim filmi bir şekilde kafamda filtrelemem gerekiyordu, beyinimi biraz boşaltmaya ihtiyacım vardı, canınızı sıktıysam afola...

Güneşin daim olduğu bir yaşam olması dileğiyle...

16.03.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder