29 Ağustos 2011 Pazartesi

Aşk dediğin tarz meselesiymiş meğer...


Az önce birileriyle konuşurken öğrendim ki aşkın bir tarzı olmalıymış. Yani önüne gelene aşık olmayacakmışsın. Hep aynı tarz insanlara beğeniyle bakacakmışsın. Eh benim tarzım yok o halde. Beni en etkileyen gözler ve gülüştür, ama aşık olmamı sağlayan da sadece ufacık bir ‘an’dır aslında. Güzel bakan, gözlerinin içi gülen, hayata mutlu bakan,  gözleri neşeyle parıldayan, bir kahkaha ile dünyayı sarsabilen cinsten olanlar. Bunlar bi de o ‘an’la birleşirse değmeyin aşkın keyfine...

‘Hayatta bir duruşun olduğu gibi aşkta da bir duruşun olmalı’ diye bir cümle duyunca, açıkçası kala kaldım. Elbette önüne gelene aşık olmuyor insan, ama kendi adıma aşık olduğum kişiyi seçebildiğimi de pek söyleyemem.  Bu yüzdendir ki uzun süredir aşka dair söylenen belirtilerin nasıl yaşandığını unutmam. Tam aşık oldum dediğim anda bi de bakıyorum ki o belirtilerden eser yok! Meğer aşık olmamışım deyip sıradakini beklemeye başlıyorum.

İnsan her gün, her hafta, her ay aşık olmaz ki dediğinizi duyar gibiyim. Evet, olmaz elbette! O ‘an’lar çok nadirdir, o ‘an’lar ender bulunur! Bulunduğunda da değeri bilinmeli! Ancak yaşadığımız çevrede bu değeri bilen var, bilmeyen var! Ve sanırım bilmeyenlerin sayısı oldukça yüksek! Neyse konu bu değil!

Sanırım insan ‘biraz’ da kafasında, yalnızlığında, yatağında yarattığı kişiye aşık oluyor. Gerçeğinde ise hayalini kurduklarını bulamayınca sükut-u hayal nüksediyor. Hayal kurmadan da yaşanmaz ki kardeşim! Hayallerdir beni mutlu eden, hayallerin gerçek olmasıdır beni uçuran.

Uzun lafın kısası; bana göre aşkın tarzı yoktur! Olsa olsa aşık olma tarzı vardır!

Aşkın, hayalin, mutluluğun tavan yaptığı bol günler dilerim!

Yeri gelmişken söyleyeyim; uzun süren aşk itirafları usandırır! Ama bu da başka bir yazı konusu olsun ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder